Ferhunde Algaç Meriç
Dr. Eğitim Uzmanı

Kasım 2013



Mehmet Aslan resimlerinde kadın, esasen başrolde olan bir varlık-imge olarak kendisini şiddetle korur. Ancak buradaki kadın imgesi, varlığı bilindik aşina olunan kadının ötesinde, aynı zamanda bir gösterge, kurgu ve anlam çeşitliliğidir. Kadın imgeleri kendiliğinden var olmayan, farklı tarihsel ve toplumsal biçimlerin yansıması olarak kurulan, görsel bir dil oluşturur. Nihayetinde, sanatçının resimsel sürecine bakıldığında, kadın imgesinin toplumsal süreç içerisinde varlığını en üst düzeyde ifade ettiği göndermelere tanık olunabilinmektedir. Ayrıca eserlerinde, simgeler, mitolojik varlıklar, tarih sayfalarında yer almış farklı kadın imgeleri ile de karşılaşılır. Sanatçı kadın imgelerini, mitolojik bir mekanda, bir masal dünyasında, düşsel bir alem içerisinde, zaman zaman da erkek-erkek çocuk figürleri ile toplumsal yaşamda var ederek, eleştirel bir yaklaşım içerisinde farklı bir bakış sunmaktadır. Resimlerinde yer alan erkek ve erkek çocuk imgeleri ile anne-sevgili ikilemini, “ironik” bir bağlam içerisinde sunma eğilimine gitmiştir. Toplumsal yaşamda kadının bu iki önemli rolünü ve bu bağlamda yaşadığı sorunları, “ironik” yaklaşım yoluyla izleyicinin anlamlandırmasını-okumasını sağlanmaktadır.
Sanatçının sanatsal üretiminde tuval resmi, tek üretim biçimi değildir. Özgün baskı, mono baskı, exlibris, heykel ve karikatür de farklı üretim biçimlerindendir. Şüphesiz ki karşımızda; araştırmacı kişiliği ile kendini sürekli besleyen, cesareti ile farklı biçemleri denemekten çekinmeyen, keşfetmeye ve deneyselliğe açık, amacı üretmek ve sadece üretmek olan, modern gelişmelerden kendini soyutlamayan, tam anlamıyla çağdaş bir sanatçı durmaktadır. Son dönem resimlerinde, tüm bunları açıkça görmekteyiz. Çünkü bu resimlerde boyanın kullanımı, çizginin ustalığı, sadeleştirme-soyutlamanın üstünlüğü açıkça görülür. Bu resimler adeta sanatçının biçimsel denemelerinin bir “kolaj”ıdır. 
Bu resimlerde grafiksel bir üslupla oluşturulan, günümüz kadınının renkli soyut yansımaları, iki boyutlu olarak belirli bir yüzeyi kaplarken, artakalan yüzeyde ise yine kadın formlarından oluşan fakat renk ve doku olarak diğer yüzeyden farklı, daha çok sanatçının resim-pentür tarzındaki çalışmalarını anımsatan yüzeyle kaplanmıştır.  Resim yüzeyinin iki yüzeyden daha fazla, üçüncü ve hatta dördüncü yüzeylerle de kaplandığı görülen resimleri vardır. Bu yüzeylerin bazılarında ise, sanatçı ya denge yaratmak ya da kontrastlığı arttırmak adına, düz ve tek renkte yüzeyler de kullanır. Bu düz yüzeyler, renkli desenlerle kaplı yüzey üzerinde geometrik bir satıhtan ibaret olabildiği gibi, tam tersi düz yüzey üzerine oturtulmuş, renkli desenlerden oluşan geometrik yüzeyler de olabilmektedir. Esasen asıl işaret edilmek istenen imge, düz resim yüzeyinde tek bir figür, tek bir renk ve tek bir çizgi olarak varlık kazanan “Kibele” formudur. “Kibele” figürleri, sanatçının özgün soyutlaması ve kendine has biçemiyle resmin en üst yüzeyinde var olmuştur. “Kibele”nin doğurganlığı ve bereketi temsil eden bilindik biçimsel formu, sanatçının çizgisel gücü ve soyutlamaya olan hakimiyeti neticesinde farklı formlarda biçimlenerek, ayrı bir kişilik kazanmaktadır. 
Sanatçı, bu resimlerde aslında yüzeyde oluşturduğundu devingen, renkli kadın soyutlamaları ile durağan, tek bir figür olarak “Kibele”nin vakur ve heybetli görüntüsünü bir araya getirerek bir “ironi” oluşturmaktadır. Onca yoğun çizgi ve renk ile oluşturulan “kolaj” yüzeyin üstüne konuşlandırılmış ya tek renk yada sadece çizgi ile inşa edilmiş “Kibele”, bakışları üzerine çekmekte, sanatçının farklı farklı biçimlendirmeleri ile geçmişten günümüze kadar uzanan canlılığını hala sürdürmektedir. Sanki günümüz kadınını “Kibele”yle özdeşleştirmek kaygısı güder. Bu esasen kaygının ötesinde, “Kibele”nin temsil ettiği kadınlık temsilini, gerçekliğin ötesinde cinsellik, sınıf, özne ve temsil hakkındaki doğalmış gibi görünen egemen söylemleri eleştirme kaygısıdır.
Sanatçının bazı resimlerinde, fırça darbeleri ile oluşturulmuş, bazı resimlerinde de geniş bir renk alanı ile çevrelenmiş arkaik bir formu simgeleyen dikey soyut lekeler; “fallik biçimler” dikkati çeker. Her ne kadar düz bir okumada bu imgeleri, içinde kadın bedenlerini barındıran “tabut-mezar” olarak algılansalar bile, alenen “fallus”un biçimsel benzerliğini taşırlar. Ancak burada, anlamlandırma-gönderme “fallus”un asıl anlamından öte, imlediği anlam; muktedir olmak, kadın olarak toplumsal ve sosyolojik yapı içerisinde iktidar ve yetkin olmak çabasından başka bir şey değildir. Tarihsel süreçte görüldüğü gibi, bazı “Kibele” formları ince, uzun boyun üzerinde kafa ve boynun altında memeleri oluşturan dairesel formlar, bu formların altında da üçgen bir geometrik şekilden ibarettir. Üçgen biçim üreme organını ifade ederken, uzun boyun ve baş da adeta “fallus”u ifade edercesine belirginleştirilmiştir. 
“Kibele” ve “fallus”un aynı yüzeydeki birlikteliği, doğal yaşamda olan birlikteliğine özdeşlik sağlarken, aynı zamanda kadın ile erkek eşitliğine de gönderme yapmaktadır. Kadın burada artık, bir zamanlar “fallus”un egemenliği altında “öteki”leştirilen varlık olmaktan öte, aynılaşma eğilimi gösteren bir varlık konumundadır. Sanatçının çok figürlü resimlerinde ki kadın figürlerini incelediğimizde, baştan çıkaran cinselliği ön planda olan kadından daha çok, anne ve eş olan, günümüzdeki kimliğini sorgulayan, toplumsal sınıflandırmada yetkinliğini ortaya koymuş bir kadını görmekteyiz. Bu resimlerde çıplaklık, sanatçı için sadece biçimsel bir işlev taşır. 
Sanatçının çok yönlü ve araştırmacı kişiliğinin bir yansıması neticesinde, ortaya koyduğu farklı sanat dallarındaki eserlerinde ortak olarak çizgi başta gelir. Çizgiyle başlayan sanatsal serüveni, adeta yinelenerek ve yenilenerek çizginin izinde bugüne kadar gelmiştir. Gerek grafiksel çalışmalarında gerek tuval çalışmalarında gerekse karikatürlerinde hangi tekniği kullanırsa kullansın, sanatçının çizgiye olan tutkusunu açıkça hissetmek olasıdır. Bir sanatçının çizgiyle başlayan sanatsal serüveninde, çizgiyi bu denli yetkin kullanımı, bu kadar açık ve net bir şekilde görülebilir. Leke de sanatçı için vazgeçilmez bir estetik unsurdur. Baskılarında, renkli ya da siyah-beyaz olsun kullandığı lekeleri, tuvallerinde de etkili bir biçimde ortaya koymuştur. Sanatçı renk kullanımında da çok cesurdur. Renk O’nu değil, O renkleri yönlendirir. Kontrast renkleri kullanmaktan asla korkmayan sanatçı, bu denli renkliliğinin yanında, renkleri nötrleştirmekten de çekinmemiştir. 
Renkli kişiliğinin ve zekasının bir yansıması olan ironi-humor, sadece karikatürlerine değil, resimlerine de yansırken, üç boyutlu yansımasında da “satirik” heykelleri ortaya çıkmıştır.  Bu heykeller, sanatçının sadece bakmadığını, gerçek anlamda gördüğünü bize gösterirken, gösterdiği şey ile de şiddetle bağ kurmamızı sağlamaktadır. Bu bağ, kullandığı malzemelerin tanıdıklığının yanında, anlatımı basit fakat güçlü bir içerikten kaynaklanmaktadır. Buluntuları bir araya getirerek, zaman zaman da üzerlerine eklemlemeler yaparak, malzemenin asıl anlamını yitirmeden, görüntü-anlam ilişkisini zenginleşme yoluna gitmiştir. Bu heykellerinde politik ve sosyal olaylara göndermeler yapan sanatçı, bu müdahalelerle oluşan satirik heykellerinde kendine özgü biçemini de nesnelleştirmiştir. Sanatçı buluntuları ya da sanat malzemesi olmayan objeleri sadece heykellerinde değil, baskılarında da kullanarak kendine özgü bir baskı biçemi de oluşturmuştur.
Sanatsal süreci içinde oluşturduğu yetkin biçemini, hangi teknik ya da malzemeyle biçimlendirirse biçimlendirsin, düşündüklerini iyi bir şekilde yansıtan sanatçı, özellikle çok figürlü resimlerinde zaman zaman kendi portresini ya da karakterize edilmiş çizgisel portre formunu kullanarak, kendi özeleştirisini de yapmaktan çekinmemiştir.   İster bilinçlilik düzeyinde olsun ister olmasın, kendini daha çok karikatürize ederek yansıtması, hatta bazı resimlerinde kendini “şeytan” olarak imgelemesi, neticede renkli ve mizah dolu kişiliğinin yansımasından öte bir şey değildir.  
Karşımızda duran eserler, çağdaş bir sanatçının imgesel yorumları, kendi düşünüş ve birikimlerinin nesnelleşmesidir. Mehmet Aslan, çok yönlü sanat hayatını, tecrübeyle sabit yaşamıyla besleyerek, iç içe yaşamış, yaşadıklarını aktarmış, günümüz sanatında disiplinli bir çalışma tarzına sahip, nadir sanatçılardandır.